Yazılı basındaki reklamı görmek için para verip gazete, dergi satın almanız,
televizyondaki reklamı izlemek için en azından televizyonunuzun açmanız
gerekir. Hiçbir güç harcamadan maruz kalınan tek reklam mecrası Açık hava reklamcılığı bu yönüyle diğerlerinden ayrılıyor.
İngilizce “açık hava” anlamına gelen outdoor, aynı zamanda bir reklamcılık terimi; mecra olarak açık havanın kullanıldığı reklamları kapsıyor. Türkiye’de tabelacılıkla ve binaların üzerine boya ile yapılan dev reklamlarla başlayan açık hava reklamcılığı, son birkaç yılda, özellikle yabancı reklam ajanslarının sektördeki ortaklıklarıyla çok hızlı bir gelişim göstermiştir. Halkın (tüketicinin) günlük yaşantısı içerisinde en çok kullandığı açık hava mekanları kullanılarak görsel açıdan büyüklüğü ve etkililiği ile bu reklam araçları vazgeçilmez bir yer edinmiştir.
Açık hava reklamlarını en çok kullananlar, dağıtım zinciri olan ve doğrudan tüketiciye ulaşmak isteyen firmalar. Türkiye’de tabelacılığın değil, ama modern anlamdaki açık hava reklamcılığının uzun yılar ihmal edildiği söylenebilir. Aslında hiçbir mecra bir başka mecranın yerini tutamaz. Çünkü televizyonun, yazılı basının hepsinin farklı etkileri vardır. Ancak bütün mecralar bir bedel ödeyerek, bir efor harcayarak izlenir. Yani tüketicinin kendi iradesiyle izlediği reklamlardır.
Yalnızca outdoor bunun dışındadır. Sokağa çıktığınızda açık hava
reklamlarıyla karşılaşırsınız. Görüş alanını girecek yer seçilir ve tüketicinin görüş alanına girdiği andan itibaren de etki alanı başlamaktadır.
Açık hava reklamlarının en çok tartışılan yanlarından biri de şehir estetiğine yaptığı olumlu ve olumsuz katkılar. Reklamlar doğru kullanılırsa, iyi denetlenirse şehrin süsü, kötü kullanılırsa kiri, pisliği olabiliyor. Açık hava reklamları belediyeler tarafından denetleniyor.